28 Ocak 2008 Pazartesi

Türkçe'ye sahip çıkmak Türkiye'ye sahip çıkmaktır

* Türkçe'ye sahip çıkmak, Türkiye'ye sahip çıkmaktır.
* Türkçe konuşalım, Türkçe yazalım. Türkçe Düşünelim. Çünkü dilini yitiren uluslar, yurdunu da yitirirler.* Türkçe giderse Türkiye de gider, eğitim dili yabancı oldukça Türkçe'mizi ve benliğimizi yitiririz.
* Adı Türkçe olan ve Türk malları satan işyerlerinden alış veriş yapmaya özen gösterelim.
* Güzel Türkçe'mizin korunması ve gelişmesi için hepimize görev düşüyor.
* BEACH PARK, LARA BEACH, Mini City, Yörük's, Boncukchu Çiçek's, Köftechi gibi tarzanca adlar yerine Türkçe adlar istiyoruz.
* Dili karışık ve bozuk olanların, kafaları da düşünceleri de karışık ve bozuk olur.
* Böyle giderse, ulusal bilincimizi yitireceğiz; Kazdağları'nda olduğu gibi yer altı kaynaklarımızı, topraklarımızı, bayraklarımızı; kısacası ulusal onurumuzu yitireceğiz. Böyle bir utancı kabul etmemeliyiz.
* Uyanalım, uyandıralım, el ele, omuz omuza verelim, dilde yabancılaşma ve yozlaşmaya dur diyelim. Bu ulusal bir görevdir.
* Asla yılgınlık, teslim olmak yok!... Kendi vatanımızda yabancı durumuna düşmeyelim. Bu kabul edilemez bir durumdur. * Unutmayalım; Büyük sorunlar küçük adımlarla çözülür. Her yurtseverin yapabileceği bir şeyler vardır. Yeter ki isteyelim.
Çanakkale ADD gençlik kolları basın açıklaması
Alıntıdır......

NEDEN KEMALİSTİM?

***Öykü uzun...Küçük Nermin bir yandan Almanca dersleri verirken öte yandan da Türkçe öğrenir. Mustafa Kemal'in parasız kıldığı eğitim olanaklarından yararlanır. İstanbul Hukuk Fakültesi'ni bitirir. Gazetecilik yapar... Türkçenin arkasından İngilizce ve Fransızca da öğrenmiştir.Siyasal Bilgiler Fakültesi'ne asistan olur. Çağdaş Siyaset biliminin Türkiye'ye girmesinde öncülük edenler arasında yer alır.Gün olur, Türkçesinin bozuk olduğunu öne sürerek öğretim üyeliğinden atılmasını isteyenler çıkar....Ama o, tükenmez bir enerji ile ve heyecanla, gençlere birşeyler verme isteğini yitirmez. Uluslararası toplantılarda Türkiye'yi, Türk kadınını, Mustafa Kemal'i savunur, savunur...Oğlunun adını Mustafa Kemal koyar...***Prof. Nermin Abadan-Unat, Siyasal Bilgiler Fakültesi'ndeki son dersini bundan dört yıl önce verirken aralarında benim de bulunduğum bir grup eski öğrencisi de sınıftaydı. Kimisi profesör, kimisi doçent, kimisi çiçeği burnunda araştırma görevlisi... Deniz Baykal da sonradan yetişmişti.Bir "sürpriz" yapmıştık hocamıza.Duygulandı, ve son dersin sonunda, nefes bile almaya korkarak dinlediğimiz yukarıdaki yaşam hikayesini anlattı... Ve sözlerini şöyle noktaladı:"Ben yurdumu da ulusumu da kendi irademle seçtim!.. Mustafa Kemal olmasaydı, belki benn de olmazdım... Niçin Kemalist olduğumu, niçin milliyetçi olduğumu, öyle sanıyorum ki artık anlamışsınızdır!.."Ben, çok etkilendiğim bu öyküyü o zamanlar yazarken sonunu şöyle bağlamıştım: "Bu sözleri, parası olanlara Bilkent'i, parası olmayanlara Süleymancı yurtlarını gösterenlere adıyoruz..."Bakıyorum da aradan geçen zamanda, ne Nermin Hoca'nın öyküsü güncelliğini yitirmiş, ne de benim altına düştüğüm not...Tıpkı giderek daha güncel, daha gerçek, daha anlamlı olan Mustafa Kemal'in kendisi gibi!..Ahmet Taner KIŞLALI(Cumhuriyet, 15 Kasım 1992)(ATATÜRK'E SALDIRMANIN DAYANILMAZ HAFİFLİĞİ)

21 Ocak 2008 Pazartesi

Uğur Mumcu-SESLENİŞ

Mesaj Sayısı: 156


Sesleniş / Uğur Mumcu
« : Ağustos 18, 2007, 02:23:05 ÖS »
Alıntı
Sesleniş / Uğur MumcuDağ gibi karayağız birer delikanlıydık. Babamız sırtında yük taşıyarak getirirdi aşımızı, ekmeğimizi.Arabalar şırıl şırıl ışıklarıyla caddelerden geçerken bizler bir mumun ışığında bitirirdik kitaplarımızı. Kendimiz gibi yaşayan binlerce yoksulun yüreğini, yüreğimizde yaşayarak katıldık o büyük kavgaya. Ecelsiz öldürüldük. dövüldük, vurulduk, asıldık.Vurulduk ey halkım, unutma bizi...Yoksulluğun bükemediği bileklerimize çelik kelepçeler takıldı. İşkence hücrelerinde sabahladık kaç kez. İsteseydik, diplomalarımızı, mor binlikler getiren birer senet gibi kullanırdık. mimardık, mühendistik, doktorduk, avukattık. yazlık kışlık katlarımız, arabalarımız olurdu. Yüreğimiz, işçiyle birlikte attı. Yaşamımızın en güzel yıllarını, birer taze çiçek gibi verdik topluma. Bizleri yok etmek istediler hep. Öldürüldük ey halkım unutma bizi...Fidan gibi genç kızlardık. Hayat, şakırdayan bir şelale gibi akardı göz bebeklerimizden. Yirmi yaşında, yirmi bir yaşında, yirmi iki yaşında, işkencecilerin acımasız ellerine terk edildik. Direndik küçük yüreğimizle, direndik genç kızlık gururumuzla. tükürülesi suratlarına karşı bahar çiçekleri gibi taptaze inançlarımızı fırlattık boş birer eldiven gibi. Utanmadılar insanlıklarından, utanmadılar erkekliklerinden. Hücrelere atıldık ey halkım, unutma bizi...Ölümcül hastaydık. Bağırsaklarımız düğümlenmişti. Hipokrat yemini etmiş doktor kimlikli işkencecilerin elinde öldürüldük acımaksızın. Gelinliklerimizin ütüsü bozulmamıştı daha. Cezaevlerine kilitlenmiş kocalarımızın taptaze duygularına, birer mezar taşı gibi savrulduk. Vicdan sustu. Hukuk sustu, insanlık sustu.Göz göre göre öldürüldük ey halkım, unutma bizi...Kanserdik. Ölüm, her gün bir sinsi yılan gibi dolaşıyordu derilerimizde. Uydurma davalarla kapattılar hücrelere. Hastaydık. yurtdışına gitseydik kurtulurduk belki. Bir buçuk yaşındaki kızlarımızı öksüz bırakmazdık. Önce kolumuzu, omuz başından keserek yurtseverlik borcumuzun diyeti olarak fırlattık önlerine. sonra da otuz iki yaşında bırakıp gittik bu dünyayı, ecelsiz.Öldürüldük ey halkım, unutma bizi...Giresun'daki köylüler, sizin için öldük. Ege'deki tütün işçileri, sizin için öldük. Doğudaki topraksız köylüler, sizin için öldük. İstanbul'daki, Ankara'daki işçiler sizin için öldük. Adana7da, paramparça elleriyle, ak pamuk toplayan işçiler, sizin için öldük.Vurulduk, asıldık, öldürüldük ey halkım, unutma bizi...Bağımsızlık, Mustafa Kemal'den armağandı bize. Emperyalizmin ahtapot kollarına teslim edilen ülkemizin bağımsızlığı için kan döktük sokaklara. mezar taşlarımıza basa basa, devleti yönetenler, gizli emirlerle başlarımızı ezmek, kanlarımızı emmek istediler. Amerikan üsleri kaldırılsın dedik, sokak ortasında sorgusuz sualsiz vurdular.Yirmi iki yaşlarındaydık öldürüldüğümüzde ey halkım, unutma bizi...Yabancı petrol şirketlerine karşı devletimizi savunduk; komunist dediler. Ülkemiz bağımsız değil dedik; kelepçeyle geldiler üstümüze. Kurtuluş Savaşında emperyalizme karşı dalgalandırdığımız bayrağımızı daha dik tutabilmekti bütün çabamız. bir kez dinlemediler bizi. Bir kez anlamak istemediler.Vurulduk ey halkım unutma bizi...Henüz çocukluğumuzu bile yaşamamıştık. Bir kadın eli değmemişti ellerimiz. bir sevgiliden mektup bile almamıştık daha. bir gece sabaha karşı, pranga vurulmuş ellerimiz ve ayaklarımızla çıkarıldık idam sehpalarına. herkes tanıktır ki korkmadık. İçimiz titremedi hiç. Mezar toprağı gibi taptaze, mezar taşı gibi dimdik boynumuzu uzattık yağlı kementlere.Asıldık ey halkım, unutma bizi...Bizi öldürenler , bizi asanlar, bizi sokak ortasında vuranlar, ağabeyimiz, babamız yaşlarındaydılar. ya bu düzenin kirli çarklarına ortak olmuşlardı ya da susmuşlardı bütün olup bitenlere. öfkelerini bir gün bile karşısındakilere bağırmamış insanların gözleri önünde öldürüldük. Hukuk adına, özgürlük adına, demokrasi adına, batı uygarlığı adına, bizleri, bir şafak vakti ipe çektiler.Korkmadan öldük ey halkım, unutma bizi...Bir gün mezarlarımızda güller açacak ey halkım, unutma bizi...Bir gün sesimiz, hepinizin kulaklarında yankılanacak ey halkım, unutma bizi.Özgürlüğe adanmış bir top çiçek gibiyiz şimdi., hep birlikteyiz ey halkım, unutma bizi, unutma bizi,unutma bizi...

UĞUR MUMCU ESERLERİ

Eserleri- Mobilya Dosyası (Uğur Mumcu'nun ilk Kitabı)
- Suçlular ve Güçlüler
- Bir Pulsuz Dilekçe
- Çıkmaz Sokak
- Silah Kaçakçıları ve Terör
- Ağca Dosyası
- Papa - Mafya - Ağca
- Devrimci ve Demokrat
- İnkılap Mektupları
- 12 Eylül Adaleti
- Tarikat - Siyaset - Ticaret
- 40'ların Cadı Kazanı
- Gazi Paşa'ya Suikast
- Sakıncalı Piyade
- Büyüklerimiz
- Söz Meclisten İçeri
- Terörsüz Özgürlük
- Liberal Çiftlik
- Aybar ile Söyleşi
- Rabıta
- Bir Uzun Yürüyüş
- Kazım Karabekir Anlatıyor
- Kürt İslam Ayaklanması
- Kürt Dosyası (Uğur Mumcu'nun Son Kitabı)

...UĞUR MUMCU'YU ANIYORUZ...


Aslen Ankaralı olan Uğur Mumcu, 22 Ağustos 1942’de, babasının memuriyeti dolayısıyla Kırşehir'de, dünyaya geldi. İlk ve orta öğrenimini Ankara’da tamamlayan Mumcu, öğrenimine Hukuk fakültesinde de devam etti. 1961 yılında baş1adığı Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ni 1965 yılında tamamladı. Bir süre avukatlık yaptı; yabancı dil öğrenmek için İngiltere'ye gitti. 1969-1972 yılları arasında Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nde İdare Hukuku Profesörü Tahsin Bekir Balta'nın asistanı olarak çalıştı. Yazmaya, üniversite öğrenciliği yıllarında, Doğan Avcıoğlu'nun yönetimindeki Yön Dergisinde başlayan Uğur Mumcu, 12 Mart döneminde bir yazısında kullandığı "Ordu Uyanık Olmalı" sözleriyle, "orduya hakaret etmek", "sosyal bir sınıfın öteki sosyal sınıflar üzerinde tahakkümünü kurmak" suçunu işlediği iddasıyla gözaltına alındı. Uğur Mumcu bu davadan dolayı 7 yıl hapse mahkum edildi. Ancak karar yargıtayca bozuldu ve serbest bırakıldı. Serbest bırakılmasının ardından askere alınan Mumcu Tuzla Piyade Okulu’nda 3 aylık eğitim den sonra “sakıncalı” ilan edilerek askerliğini er olarak tamamlamak üzere Ağrı Patnos’a gönderildi. Daha sonra açtığı davayı kazanan Mumcu yedek subaylık hakkını elde etti. "Evet, evet ne olursa olsun, ben Patnos dağlarında halk çocuklarıyla er olarak askerlik yapmayı, emekli olduktan sonra siyasal iktidarın uzattığı yönetim kurullarında, on binlerce lira para alan orgeneral olmaya değişmem!" diyerek askerliğini Patnos’ta er olarak tamamladı. Patnos'ta, ağır koşullar altında askerliğini yaparken, zaten uzun zamandan beri var olan ülseri yüzünden mide kanaması geçirdi. Yazıları 1962'den itibaren Yön, Türk Solu, Devrim, Ant, KIM, Ortam, Yeni Ortam v.b. dergilerde yer alan Mumcu'nun, 1968-69-70 yıllarında Akşam, Milliyet, Cumhuriyet gazetelerinde zaman zaman çeşitli konularda inceleme yazıları da yayımlandı. Köşe yazarlığına 1974 yılında haftalık Yeni Ortam dergisinde başladı. Daha sonra çalışmaya başladığı Anka Ajansında 1975 yılından itibaren Cumhuriyet'e de köşe yazıları yazdı. 1977 yılından sonra sadece Cumhuriyet için yazmaya başladı. gözlem başlıklı köşesinde 1991 yılının Kasım ayına kadar aralıksız olarak yazdı. 6 Kasım 1991'de İlhan Selçuk ve yaklaşık 80 Cumhuriyet çalışanı ile birlikte gazeteden ayrıldı. Bir süre işsiz kaldı. 1 Şubat - 3 Mayıs 1992 tarihleri arasında Milliyet Gazetesi'nde yazan Mumcu, Cumhuriyet Gazetesi'ndeki yönetim değişikliği üzerine 7 Mayıs 1992'de Cumhuriyet'e döndü. Yaşamı boyunca 25 kitabı yayınlanan Mumcu çalışma yaşamı boyunca pek çok ödül aldı. Gazetecilik hayatı başarılarla dolu olan Mumcu 24 Ocak 1993 yılında uğradığı bombalı saldırı sonucu öldürüldü. Uğur Mumcu’nun yaşam serüveni şöyle özetlenebilir o “gazeteci”ydi.

17 Ocak 2008 Perşembe

Teşekkür açıklaması

ADD gençlik kollarının düzenlediği ve okulumuz ADK'sı olarak katıldığımız kitap kampanyası çerçevesinde okulumuzdan;
2atlas,7yabancı dil sözlüğü,85test kitabı,4ansiklopedi,5defter,8kalem seti ve 122 çalışma dergisi toplanıp Atatürkçü Düşünce Derneği Lüleburgaz Şubesine gönderilmiştir.Kampanyada emeği geçen tüm arkadaşlara teşekkürü bir borç biliriz.
Atatürk gençliği olarak yaptığımız çalışmalar yüksek azim ve kararlılığımızla sürecektir.

ATATÜRKÇÜ DÜŞÜNCE KULÜBÜ
YÖN.KUR. BAŞKANI
DOĞACAN BAŞARAN

9 Ocak 2008 Çarşamba

Okunmasını önerdiğimiz kitaplar

Özel Trakya Lisesi Atatürkçü Düşünce Klubü 2008 yılı okunması önerilen kitaplar listesi;
1.Nutuk-Mustafa Kemal Atatürk
2.Hangi Atatürk-Atilla ilhan
3.Şu Çılgın Türkler-Turgut Özakman
4.İşgal ve Direniş-Hulki cevizoğlu
5.Anmaktan Anlamaya Doğru Atatürk-İlknur Kalıpçı
6.Yararya Tuz Bastım-Tuncay Özkan
7.Kürt-İslam Ayaklanması-Uğur Mumcu
8.Ben Demokrat Değilim-Ahmet Taner Kışlalı
9.Bitmeyen Oyun-Metin Aydoğan
10.Bye Bye Türkçe-Oktay Sinanoğlu
11.Türkiye'nin B Planı-Anıl Çeçen
12.Çankaya-Rıfkı Atay
13.Köy Enstitüleri-Alev Coşkun
14.Yaralısın Türkiye-Enver Aysever
15.Hedef Türkiye-Oktay Sinanoğlu