29 Aralık 2007 Cumartesi

Kültür Antropoloğu



Mustafa Kemal Atatürk: Prof.İlknur Güntürkün Kalıpçı - 08.02.2006 (3) 08/02/2006
Dünya tarihi sadece bir sıfatı Mustafa Kemal’e vermiştir.Dünyada başka hiçbir liderin alamadığı bir sıfattır bu. Hangi sıfat mı? Ne dersiniz? Evet. Başöğretmen diyen var aranızda, hoşgörülü evet biliyorum hepsi gönlünüzden geçen sıfatları ATATÜRK’ün ama soruyorum sizlere bir insan doğumundan ölümüne kadar ya bir askerdir, ya bir devlet adamıdır ya çevrecidir ya tiyatrocudur ya sanatçıdır ya arkeologdur, bir şeydir. Ama bunların hepsi birden olabilen dünyadaki tek lider Mustafa Kemal ATATÜRK olduğu için dünyada "kültür antropoloğu" sıfatı verilebilen tek lider Mustafa Kemal’dir.
"Kültür Antropoloğu" nedir ne değildir, uzun uzun başınızı ağrıtmayacağım. Hadi gelin 5 Mayıs 1935, Ahlatlıbel'e gidelim. Ahlatlıbel Ankara yakınlarındaki kazıların başladığı yer biliyorsunuz. Bütün arkeoloji kazılarının yapılma emrini veren Mustafa Kemal, müzelerin açılma emrini veren de Mustafa Kemal. Ama bugünkülerde olduğu gibi açın, kazın, imza; öyle değil. Nasıl yetişmiş inanın, 25 yıllık araştırmacıyım hiç anlamadım. Bakıyorsunuz Efes kazıları başlıyor iki kere gidiyor, Konya'da Asar kazıları başlıyor başında, bir de bakıyorsunuz Ahlatlıbel kazıları başlamış başında, toprak alıyor, ölçüyor, biçiyor. "Ya ne yapıyor Mustafa Kemal?" diyorlar. Çankaya’ya gidiyor, Çankaya’da üç gün üç gece hiç uyumadan; uyumamak için alnına ıslak bezler koydurmuş, birilerini çağırıyor, telefonlar ediyor bir heyecan bir telaş. Üç gün sonra "gelin diyor Ahlatlıbel’e gidiyoruz". Hemen geliyor diyor ki "Arkeologlar toplanın".
Biliyorsunuz başlarında en büyük arkeoloğumuz Zübeyir Koşar var. Bu Zübeyir Koşar’ın bire bir anısıdır. Toplanıyor ve diyor ki Mustafa Kemal heyecanla; "Kazdığınız yer yanlış, şurayı kazmanız gerekir". Yabancı arkeologlar "el insaf paşam, anladık iyi askersin iyi devlet adamısın ama yani bu işte bizim işimiz niye karışıyorsun" der gibi aralarında birkaç şey oluyor ama emir büyük yerden. Başlıyorlar Mustafa Kemal'in gösterdiği yeri kazmaya. Sonuç mu? Bütün bulgular ordan çıkacaktır. İnat uğruna, kendi ceplerinden öder ve kendi dedikleri yeri kazarlar hiçbir bulguya rastlamayacaklardır.
Bunun üç gün sonrası, ATATÜRK Galip Arcan’ın yazdığı "Sırat Köprüsü" adlı piyese davetlidir. Davetiyede böyle yazar. Piyesin başında mutludur biraz sonra sinirlenmeye başlar, bir müddet sonra bitince "Bana Galip Arcan’ı çağarın!" der. Galip Arcan gelince "Bu piyesi siz mi yazdınız?" der. "Evet paşam ben yazdım". "Hayır, bu bir Flor Doranj adlı vodvilin aynen çevirisi, neden bunu belirtmediniz hakkınızda soruşturma açtırıyorum" diyecektir.
Buna benzer pek çok anıyı da okuyunca ne dedim biliyor musunuz? Samimi konuşacağım inanın sizlerle. Dedim ki "Abe Atam,vodviline varıncaya kadar ne zaman okursun? Ne zaman aklında tutarsın?" Ve o sırada ne yaptım biliyor musunuz? Yirmi yıllık araştırmacıydım, ATATÜRK’le iddiaya girmek gibi, dedim "Senin başında durmadığın, ilerletmeye çalışmadığın bir alan bulmak benim boynumun borcu olsun".
O sırada da "Sanat ve ATATÜRK" adlı araştırmamı yapıyorum; baktım resimde Türk tarihinde ilk resim sergisini o açıyor, heykelde dinin etkisini kaldırıyor ama karşıma yedinci sanat dalı geldi. Ne? Sinema. dedim "Herhalde burda iddiayı kazandım". Hey hat, baş yönetmen Cezmi Ar, başrolde Mustafa Kemal, film çekiyorlar. Ve Cezmi Ar Mustafa Kemal’e, tabi, Cumhurbaşkanı ya diyemiyor şöyle dur böyle dur diye, diğer oyunculara şiddetle bağırıyor. Atatürk "Gel Cezmi gel, burda başkomutan sensin. ben bu işi bilmem. Önemli olan işin iyi çıkması. Bana da aynı şiddet ve hiddetle bağıracaksın" der. Cezmi Ar hayatının son günlerinde "Ben bir daha asla öyle bir oyuncuyla çalışmadım" diyecektir.
Yıl 1937, Münir Hayri Egeli'yle odalarına çekilirler. Çankaya’ da ne mi yaparlar? ATATÜRK bir film senaryosu yazmıştır, adını da koymuştur; "Ben bir İnkilap Çocuğuyum" dur adı. Kendi yazdığı film senaryosunu Münir Hayri Egeli çekecektir, ATATÜRK oynayacaktır. Ama yıl 1937' dir, ömrü vefa etmemiştir. Derim ki haydi filmciler bulun bu senaryoyu filme çekin; Pokemon'dan çok daha faydalı olacağına ben kesin gözüyle bakıyorum.
Bu arada ATATÜRK’ün her şeyi iyi de ben iddiadan vazgeçtim, tamam dedim. Kesinlikle iddia falan yok artık, iddiayı Mustafa Kemal kazandı ama merak ediyorum nasıl yaptı diye. Asıl sır nerede? O sırada en büyük lider eleştirmeninin sözü geldi elime. Liderleri çok sıkı eleştiren bir eleştirmen diyor ki ATATÜRK için "Liderler içerisinde eleştiri acizliği yaşadığım tek lider Mustafa Kemal’dir. Çünkü bütün Rönesans, bütün reform, bütün aydınlanma çağı etkinlikleri bir adamın kafasında toplanmış, bir çağa sığan etkinlikler on yılda başarılmış, bu büyük bir mucizedir en büyük radikal Mustafa Kemal'dir". Bunu biz demiyoruz dünyanın en büyük lider eleştirmeni diyor.
Peki, tamam laf iyi de diyorsunuz ki; laflar karın doyurmuyor. Esas sır nerde çok merak ediyorum. On yılda bir bakıyorsunuz kara tahtanın başında harf öğretiyor, bir bakıyorsunuz şapka giyiyor, bir bakıyorsunuz tiyatro eseri oynatıyor, yok efendim arkeolojik kazılara gidiyor, tren raylarının genleşme hesabını yapıyor, Ankara’daki caddelerin ne kadar mesafede olacağı konusunda şehirleşme planları yapıyor.
On yılda bunların hepsi peki nasıl?
Ben esas sırrı nerde buldum biliyor musunuz? Onun bir sözünde. Ama bu bence, ve dedim ki bu sözü okuyunca keşke şu karga kovalamasını kafalarımıza yerleştireceklerine şu sözünü yerleştirselerdi herhalde Türkiye çok farklı bir yerde olurdu şu anda. ATATÜRK diyor ki, "Çocukluğumda elime geçen iki kuruştan birini eğer kitaplara vermeseydim bu gün yapabildiğim işlerin hiçbirini yapamazdım." Esas sır bence burada. Çocukluğunda eline geçen iki kuruştan birini kitaplara verdiği için 35 yaşında general, 40 yaşında başkomutan, 42 yaşında cumhurbaşkanı, 46 yaşında - dünyada pek çok reformist var ama hiç biri dile dokunabilmeyi cesaret edememiştir - dile dokunabilen tek reformist Mustafa Kemal’dir. İşte bunu yapabilen ve 53 yaşında nutku yazan genç olarak tarihimize geçecektir Mustafa Kemal.
Okumayla, ama nasıl okuma biliyor musunuz? Bildiğimiz gibi bir okuma değil. Sizi 1914 Anafartalar’a götürüyorum. Anafartalar’da savaşın bir dinlenme yerinde çadırınıza gelirsiniz postalları çıkarır rahatça dinlenmek istersiniz. Öyle bir şey yok. Macar Türkoloğu Nemet’in, Fransız Türkoloğu Devin’in Türkoloji albümleri duruyormuş. Açıyor onları okuyor Mustafa Kemal. Diyorlar ki "Niye bunları okuma gereği duyuyorsun?" Verdiği cevaba bakın. Onlara diyor ki; "Savaştan sonra bu dilin değişme ihtiyacı var onu tespite çalışıyorum".

15 Aralık 2007 Cumartesi


ATATÜRKÇÜLÜK (KEMALİZM); Türk Milleti'nin bugün ve gelecekte tam bağımsızlığa, huzur ve refaha sahip olması, devletin millet egemenliği esasına dayandırılması, aklın ve ilmin rehberliğinde Türk kültürünün çağdaş uygarlık düzeyi üzerine çıkarılması amacıyla temel esasları yine Atatürk tarafından belirtilen devlet hayatına, fikir hayatına ve ekonomik hayata, toplumun temel müesseselerine ilişkin gerçekçi fikirlere ve ilkelere ATATÜRKÇÜLÜK denir.
ATATÜRKÇÜLÜK; emperyalizmin düşmanıdır, anti - emperyalisttir. Tam bağımsız Türkiye'den yanadır. Özgürlükçüdür. İnsan Hakları savunucusudur. Hertürlü terörün karşısındadır. Yobazların, Vurguncuların, Çıkarcıların düşmanıdır...
ATATÜRKÇÜLÜK; yirminci yüzyılın yüz akı, ulusal direnişlerin temelindeki "tam bağımsızlık" harcıdır.
ATATÜRKÇÜLÜK; ulusal bağımsızlık demektir, ulusal kurtuluş demektir, antiemperyalist bilinç demektir!
ATATÜRKÇÜLÜK; aşırı sağa ve aşırı sola ödün vermeyen, kişi haysiyet ve onuruna inanan, ulusal, akılcı ve insancıl bir görüştür.
ATATÜRKÇÜLÜK; Atatürk'ü bütün yönleriyle ve eserleriyle tanımak, sevmek, benimsemek, tanıtmaya ve sevdirmeye çalışmaktır. Başka bir ifadeyle Atatürk'ün ideolojisini, ülkü ve eserlerini eksiksiz öğrenip tam olarak gerçekleştirmek, yüceltmek ve aynı yoldan Türk Ulusu'nu Çağdaş Uygarlık Düzeyine ulaştırmak için bütün gücümüzle çalışmaktır, diyebiliriz.
ATATÜRKÇÜLÜK; siyasi bir öğreti değil, bir dünya görüşüdür. Türkiye'nin ve Türk Ulusu'nun gerçeklerine, gereksinimlerine ve yeteneklerine en uygun gelen, denenmiş başarılı sonuçları alınan bir öğretidir.
ATATÜRKÇÜLÜK; herhangi bir yabancı siyasal akım ya da ideoloji ile açıklanamaz. Atatürkçülük, Türk halkının ve Türk yurdunun tabiatından, tarihinden doğmuştur.
ATATÜRKÇÜLÜK; Türkiye'nin gerçeklerinden doğmuş bir düşünce sistemidir. Türk Milleti'nin iradesiyle oluşmuş, tarihi bir gelişmenin ürünüdür. Atatürkçülük, herşeyden önce millete haklarını tanıma ve tanıtmadır; millet egemenliğinin ifadesidir. Atatürkçülük bir kurtuluştur, milletçe bağımsızlığa kavuşmadır. Atatürkçülük, modern bir toplum hayatı yaşama demektir.
ATATÜRKÇÜLÜK; "halkçılık", "laiklik", "cumhuriyetçilik", "devrimcilik", "devletçilik" ve "milliyetçilik" olmanın ötesinde, değişen nesnel koşullar karşısında, bu ilkeler çerçevesinde sürekli tutumlar takınmaktır. Atatürkçülük, kesinlikle salt ileriye açık bir ideolojidir. Atatürkçülüğü yorumlarken bazı farklı noktalara varılabilmesi olasıdır. Ancak Atatürkçülük'te olmayan şey; "tutuculuk" ve "statükoculuk"tur. Atatürk'ün düşünceleri nesilden nesile aktarılacak bir put değil; yönlendirici bir dünya görüşü ve dünyanın dinamik bir yorumudur.Acaba günümüz "Atatürkçü"lerinden kaç tanesi 19 Mayıs 1919'da Mustafa Kemal'i Samsun'da karşılamaya giderdi? Kaç tanesi O'nun peşinden Ankara'ya gelirdi? Ve acaba kaç tanesi Galata Köprüsü'nde müttefiklere alkış tutardı?...
* * *
"Yöneticilerin kişilikleri çoğu kez, siyasal düzenin niteliğine bağlıdır. Eğer bir toplum, ulusal kurtuluş savaşı yaşamışsa, bu toplumda yöneticilerin kişilikleri ulusal kurtuluş hamuru ile yoğrulmuş demektir. Bu kişilikler ulusal bilince dayanır. Her eylem, her davranış, bu ulusal bilinç ile şekillenir. Mustafa Kemal, bu tür kişilerin örneğidir. Mustafa Kemal'i Atatürk yapan bu ulusal onur ve bu ulusal bilinçtir. Bunun içindir ki, Mustafa Kemalcilik ulusal onur, Atatürkçülük ise ulusal bilinç demektir." ( Uğur MUMCU - Devrim, 16 Şubat 1971 )
BEN ATATÜRKÇÜYÜM.
BEN CUMHURİYETÇİYİM.
BEN LAİKİM.
BEN ANTİ-EMPERYALİSTİM.
BEN TAM BAĞIMSIZ TÜRKİYE'DEN YANAYIM.
BEN ÖZGÜRLÜKÇÜYÜM.
BEN İNSAN HAKLARI SAVUNUCUSUYUM.
BEN TERÖRÜN KARŞISINDAYIM.
BEN YOBAZLARIN, VURGUNCULARIN,ÇIKARCILARIN,
DÜŞMANIYIM!..
uğur mumcu

Görevimizin bilincindeyiz

GENÇLİĞİN ATATÜRK'E CEVABI
Ey Büyük Ata, Varlığımızın en kutsal temeli olan, Türk İstiklâl ve Cumhuriyetinin sonsuz bekçisiyiz. Bu karar, değişmez irademizin ilk ve son anlatımıdır. İstikbâlde, hiçbir kuvvet bizi yolumuzdan döndürmeyecektir. Bizler, bütün hızımızı senden, ulusal tarihimizden ve ruhumuzdaki sönmez inanç ateşinden alıyoruz. Senin kurduğun güçlü temeller üzerinde attığımız her adım sağlam, yaptığımız her atılım bilinçlidir. En kıymetli emanetimiz olan, Türk İstiklâl ve Cumhuriyeti, varlığımızın esası olarak, eğilmez başların, bükülmez kolların, yenilmez Türk evlatlarının elinde sonsuza dek yaşayacak ve nesillerden nesillere devredilecektir. İstiklâl ve Cumhuriyetimize kastedecek düşmanlar, en modern silahlarla donanmış olarak, en kuvvetli ordularla üzerimize saldırsalar dahi, ulusal birliğimizi ve yenilmez Türk gücünün zerresini bile sarsamayacaktır. Çünkü, bu aziz vatanın toprakları üzerinde yetişen azimli ve inançlı Türk gençliği, dökülen temiz kanların ve Cumhuriyet devrimlerimizin aydın ürünleridir. Vatanın ve milletin selameti için her zorluğa iman dolu göğsümüzü germek, gerçek amacımızı olacaktır.
Ey Türk'ün büyük Ata'sı ! İstiklâl ve Cumhuriyetimizi korumak gerektiği zaman, içinde bulunacağımız durumlar ve şartlar ne olursa olsun, kudret ve cesaretimizi damarlarımızdaki asil kandan alarak, bütün engelleri aşıp her güçlüğü yenmek azmindeyiz.
Türk gençliği olarak özgürlüğün, bağımsızlığın, egemenliğin, cumhuriyet ve devrimlerin yılmaz bekçileriyiz. Her zaman, her yerde ve her durumda Atatürk ilkelerinden ayrılmayacağımıza, çağdaş uygarlığa geçmek için bütün zorlukları yeneceğimize, namus ve şeref sözü verir, kendimizi büyük Türk ulusuna adarız.
Türk Gençliği

tabelalar TÜRKÇE olsun

KARAMANOĞLU MEHMET BEYİ ARIYORUM GÖRENİNİZ BİLENİNİZ VAR MI? Göreniniz,bileniniz,duyanınız varmı?Bir ferman yayımlamıştı;Bu günden sonra divanda,dergâhta,bargâhta,mecliste, meydanda Türkçeden başka dil konuşulmaya diye,Hatırlayanınız varmı?Dolanın yurdun dört bir yanını,Çarşıyı,pazarı köyü, şehri Fermana uyanınız var mı? Nutkum tutuldu, şaşırdım merak ettim, Dolandığınız yerlerdeki Türkçe olmayan isimlere, Gördüklerine, duyduklarına üzüleniniz var mı? Tanıtımın demo, sunucunun spiker, Gösteri adamının showman olduğuna şaşıranınız var mı? Bakkalın market, torbasının poşet, Mağazanın süper market, Ucuzluğun damping olduğuna kananınız var mı? İlân tahtasının billboard, sayı tabelâsının skorboard, Bilgi alışının birifing, merakın uğraşın hobby olduğuna güleniniz var mı? Korumanın, muhafızın body-guard, Sanat ve meslek pirlerinin, duayen, İtibarın, saygınlığın prestij olduğunu bileniniz var mı? Merkezin center, Büyüğün mega, küçüğün mikro, sonun final, İş hanımızı plâza, bedestenimizi galleria, Sergi yerlerimizi center room, show room diye gezeniniz var mı? Yol üstü lokantamızın fast-food, Yemek çeşitlerimizin mönü olduğu yerlerde, Hesabını, adisyon diye ödeyeniniz var mı? Sevimlinin sempatik, sevimsizin antipatik, Vurguncunun spekülatör,eşkiyanın mafya,Desteğe, bilemediniz koltuk çıkmağa sponsorluk diyeniniz varmı?Mesireyi,kır gezintisini picnic, Hava yastığını air-bag, Pekâlayı,oluru okey diye söyleyeniniz varmı?Çarpıcı,önemli haberler flash haber,Yaşa,varol sevinçleri, oley oley,Yıldızları star diye seyredeniniz varmı? Vırvırık dağının tepesindeki köyde, Cafeshow levhasının altında, Acının da acısı, nes kafe içeniniz var mı?Toprağımızı,bayrağımızı,inancımızı çaldırmayalım derken,Dilimizin çalındığını, talan edildiğini, Özün,el diline özendiğine içi yananınız varmı?Masallarımızı, tekerlemelerimizi,atasözlerimizi unuttuk, Şarkılarımızı,türkülerimizi,ninnilerimizi kaybettik.Türkçemiz elden gidiyor,dizini döveniniz var mı?Karamanoğlu Mehmet Beyi arıyorum,Göreniniz varmı?"

ATATÜRK'ÜN GENÇLİĞE HİTABESİ

Gençliğe Hitabe



Ey Türk gençliği! Birinci vazifen, Türk İstiklâlini, Türk Cumhuriyeti’ni, ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir.
Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur. Bu temel, senin, en kıymetli hazinendir. İstikbalde dahi, seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek, dahili ve harici bedhahların olacaktır. Bir gün, istiklâl ve Cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkan ve şeraitini düşünmeyeceksin! Bu imkan ve şerait, çok namüsait bir mahiyette tezahür edebilir. İstiklâl ve Cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şeraitten daha elim ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalalet ve hatta hiyanet içinde bulunabilirler. Hatta bu iktidar sahipleri şahsi menfaatlerini, müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakr ü zaruret içinde harap ve bitap düşmüş olabilir.

Ey Türk İstikbalinin evladı! İşte, bu ahval ve şerait içinde dahi vazifen; Türk İstiklâl ve Cumhuriyetini kurtarmaktır!Muhtaç olduğun kudret damarlarındaki asil kanda, mevcuttur!

20 Ekim 1927



MUSTAFA KEMAL ATATÜRK

14 Aralık 2007 Cuma

Atatürk'e göre ilkeleri

ATATÜRK'ÜN KENDİ İFADESİYLE İLKELERİNİN TANIMI I.TEMEL İLKELER 1. Cumhuriyetçilik: Türk milletinin karakter ve âdetlerine en uygun olan idare, Cumhuriyet idaresidir. (1924) Cumhuriyet rejimi demek, demokrasi sistemiyle devlet şekli demektir. (1933) Cumhuriyet, yüksek ahlâkî değer ve niteliklere dayanan bir idaredir. Cumhuriyet fazilettir.... (1925) Bugünkü hükümetimiz, devlet teşkilâtımız doğrudan doğruya milletin kendi kendine, kendiliğinden yaptığı bir devlet ve hükümet teşkilâtıdır ki, onun adı Cumhuriyet'tir. Artık hükümet ile millet arasında geçmişteki ayrılık kalmamıştır. Hükümet millet ve millet hükümettir. (1925)
2. Milliyetçilik: Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran Türk halkına Türk Milleti denir. (1930) Diyarbakırlı, Vanlı, Erzurumlu, Trabzonlu, İstanbullu, Trakyalı ve Makedonyalı hep bir soyun evlâtları ve hep aynı cevherin damarlarıdır. (1932) Biz doğrudan doğruya milliyetperveriz ve Türk milliyetçisiyiz. Cumhuriyetimizin dayanağı Türk toplumudur. Bu toplumun fertleri ne kadar Türk kültürü ile dolu olursa, o topluma dayanan Cumhuriyet de o kadar kuvvetli olur. (1923)
3. Halkçılık: İç siyasetimizde ilkemiz olan halkçılık, yani milletin bizzat kendi geleceğine sahip olması esası Anayasamız ile tespit edilmiştir. (1921) Halkçılık, toplum düzenini çalışmaya, hukuka dayandırmak isteyen bir toplum sistemidir. (1921) Türkiye Cumhuriyeti halkını ayrı ayrı sınıflardan oluşmuş değil fakat kişisel ve sosyal hayat için işbölümü itibariyle çeşitli mesleklere ayrılmış bir toplum olarak görmek esas prensiplerimizdendir. (1923)
4. Devletçilik: Devletçiliğin bizce anlamı şudur: Kişilerin özel teşebbüslerini ve şahsî faaliyetlerini esas tutmak; fakat büyük bir milletin ihtiyaçlarını ve çok şeylerin yapılmadığını göz önünde tutarak, memleket ekonomisini devletin eline almak. (1936) Prensip olarak, devlet ferdin yerine geçmemelidir. Fakat ferdin gelişmesi için genel şartları göz önünde bulundurmalıdır. (1930) Kesin zaruret olmadıkça, piyasalara karışılmaz; bununla beraber, hiçbir piyasa da başıboş değildir. (1937)
5. Lâiklik: Lâiklik, yalnız din ve dünya işlerinin ayrılması demek değildir. Bütün yurttaşların vicdan, ibadet ve din hürriyeti de demektir. (1930) Lâiklik, asla dinsizlik olmadığı gibi, sahte dindarlık ve büyücülükle mücadele kapısını açtığı için, gerçek dindarlığın gelişmesi imkânını temin etmiştir. (1930) Din bir vicdan meselesidir. Herkes vicdanının emrine uymakta serbesttir. Biz dine saygı gösteririz. Düşünüşe ve düşünceye karşı değiliz. Biz sadece din işlerini, millet ve devlet işleriyle karıştırmamaya çalışıyor, kasıt ve fiile dayanan tutucu hareketlerden sakınıyoruz. (1926)
6. Devrimcilik: Yaptığımız ve yapmakta olduğumuz inkılâpların, (devrimlerin) gayesi Türkiye Cumhuriyeti halkını tamamen çağdaş ve bütün anlam ve görüşleriyle uygar bir toplum haline ulaştırmaktır. (1925) Biz büyük bir inkılâp yaptık. Memleketi bir çağdan alıp yeni bir çağa götürdük. (1925) IL BÜTÜNLEYİCİ İLKELER:
1. Millî Egemenlik: Yeni Türkiye devletinin yapısının ruhu millî egemenliktir. Milletin kayıtsız şartsız egemenliğidir. (1923) Toplumda en yüksek hürriyetin, en yüksek eşitlik ve adaletin sağlanması, istikrarı ve korunması ancak ve ancak tam ve kesin anlamıyla millî egemenliği sağlamış bulunması ile devamlılık kazanır. Bundan dolayı; hürriyetin de, eşitliğin de, adaletin de dayanak noktası millî egemenliktir. (1923)
2. Millî Bağımsızlık: Tam bağımsızlık denildiği zaman, elbette siyasî, malî, İktisadî, adlî, askerî, kültürel ve benzeri her hususta tam bağımsızlık ve tam seferberlik demektir. Bu saydıklarımın herhangi birinde bağımsızlıktan mahrumiyet, millet ve memleketin gerçek anlamıyla bütün bağımsızlığından mahrumiyeti demektir. (1921) Türkiye devletinin bağımsızlığı mukaddestir. O, ebediyen sağlanmış ve korunmuş olmalıdır. (1923)
3. Millî Birlik ve Beraberlik: Millet ve biz yok, birlik halinde millet var. Biz ve millet ayrı ayrı şeyler değiliz. (1919) Biz millî varlığın temelini,millî şuurda ve millî birlikte görnıekteyiz.(1936) Toplu bir milleti istilâ etmek, daima dağınık bir milleti istilâ etmek gibi kolay değildir. (1919)
4. Yurtta Barış Dünyada Barış: Yurtta sulh, cihanda sulh için çalışıyoruz. (1931) Türkiye Cumhuriyeti'nin en esaslı prensiplerinden biri olan yurtta sulh, cihanda sulh gayesi, insaniyetin ve medeniyetin refah ve terakkisinde en esaslı âmil olsa gerektir. (1933) Sulh, milletleri refah ve saadete eriştiren en iyi yoldur. (1938)
5. Çağdaşlaşma: Milletimizi en kısa yoldan medeniyetin nimetlerine kavuşturmaya, mesut ve müreffeh kılmaya çalışacağız ve bunu yapmaya mecburuz. (1925) Biz Batı medeniyetini bir taklitçilik yapalım diye almıyoruz. Onda iyi olarak gördüklerimizi, kendi bünyemize uygun bulduğumuz için, dünya medeniyet seviyesi içinde benimsiyoruz. (1926)
6. Bilimsellik ve Akılcılık: a) Bilimsellik: Dünyada her şey için, medeniyet için, hayat için, başarı için en gerçek yol gösterici bilimdir, fendir. (1924) Türk milletinin yürümekte olduğu ilerleme ve medeniyet yolunda, elinde ve kafasında tuttuğu meşale, müspet bilimdir. (1933)b) Akılcılık : Bizim; akıl, mantık, zekâ ile hareket etmek en belirgin özelliği-mizdir. (1925) Bu dünyada her şey insan kafasından çıkar. (1926)
7. İnsan ve İnsanlık Sevgisi: İnsanları mesut edeceğim diye onları birbirine boğazlatmak insanlıktan uzak ve son derece üzülünecek bir sistemdir. İnsanları mesut edecek yegâne vasıta, onları birbirlerine yaklaştırarak, onlara birbirlerini sevdirerek, karşılıklı maddî ve manevî ihtiyaçlarını temine yarayan hareket ve enerjidir. (1931) Biz kimsenin düşmanı değiliz. Yalnız insanlığın düşmanı olanların düşmanıyız. (1936)

BURSA NUTKU

Bursa Nutku



Türk Genci, devrimlerin ve cumhuriyetin sahibi ve bekçisidir. Bunların gereğine, doğruluğuna herkesten çok inanmıştır. Yönetim biçimini ve devrimleri benimsemiştir. Bunları güçsüz düşürecek en küçük ya da en büyük bir kıpırtı ve bir davranış duydu mu, “Bu ülkenin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır, adalet örgütü vardır” demeyecektir. Elle, taşla, sopa ve silahla; nesi varsa onunla kendi yapıtını koruyacaktır.
Polis gelecek, asıl suçluları bırakıp, suçlu diye onu yakalayacaktır. Genç, “Polis henüz devrim ve cumhuriyetin polisi değildir” diye düşünecek, ama hiç bir zaman yalvarmayacaktır. Mahkeme onu yargılayacaktır. Yine düşünecek, “demek adalet örgütünü de düzeltmek, yönetim biçimine göre düzenlemek gerek”
Onu hapse atacaklar. Yasal yollarla karşı çıkışlarda bulunmakla birlikte bana, başbakana ve meclise telgraflar yağdırıp, haksız ve suçsuz olduğu için salıverilmesine çalışılmasını, kayrılmasını istemeyecek. Diyecek ki, “ben inanç ve kanaatimin gereğini yaptım. Araya girişimde ve eylemimde haklıyım. Eğer buraya haksız olarak gelmişsem, bu haksızlığı ortaya koyan neden ve etkenleri düzeltmek de benim görevimdir.”
İşte benim anladığım Türk Genci ve Türk Gençliği!

24 Kasım 2007 Cumartesi

Öğretmenlerimiz


Bursa Şark Tiyatrosu salonu İstanbul’dan gelen kadın ve erkek öğretmenlerle doluydu.Karışık oturuyorlardı.Kadınların çoğunluğu sıkma başlıydı,erkekler kalpaklı.Ön sırada Fevzi Paşa,İsmet Paşa,Yakup Şevki Paşa ve Kazım Karabekir Paşa ile yaşlıca öğretmenler oturuyorlardı.M.Kemal Paşa şiddetli alkışlar,”yaşa” sesleri arasında sahnedeki kürsüye çıktı,alkışların bitmesini bekledi.Sivil giyinmişti:“Öğretmen hanımlar,öğretmen beyler!Bugün çok güzel bir gün.İstanbul’dan kalkıp buraya geldiğiniz için güzel.Hepinizi kendim ve silah arkadaşlarım adına sevgi ve saygıyla selamlıyorum.Bugün barış görüşmeleri için Lozan’a davet edildik…”Alkışlar yükseldi.“…Refet Paşa ve küçük bir birliğimiz,Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni ve onun gazi ordusunu temsilen İstanbul’lar..”Alkışlar şiddetlendi.“…Ve Lloyd George,Başbakanlıktan istifa etti…”Salonu titreten alkışlara, “güle güle” sesleri de karıştı.


Hanımlar,beyler!Bu noktaya kolay gelmedik.Öğretmenlerimiz,şairlerimiz,yazarlarımız,uğradığımız felaketin bir daha yaşanmaması için o kara günlerin sebeplerini,nasıl kan ve gözyaşı dökerek kurtulduğumuzu,en doğru,en güzel şekilde anlatacaklardır.Bu vesile ile şehitleri tazimle yadedelim.Kurtuluşa emek vermiş asker sivil, kadın erkek,şehirli köylü,genç yaşlı herkesi minnetle selamlıyorum.Ama şunu belirtmeden geçemeyeceğim.Dünyanın hiçbir kadını,’ben vatanımı kurtarmak için Türk kadınından daha fazla çalıştım’ diyemez…”Öğretmenler yürekten alkışlıyordu.komutanlar ürperdiler.Anadolu kadınları olmasaydı bu zafer acaba kazanılabilir miydi?“


Ama bilelim ki bugün ulaştığımız nokta gerçek kurtuluş noktası değildir.Kurtuluşa ancak uygar,çağdaş,bilime,fenne,insanlığa saygılı,istiklalin değerini ve şerefini bilen,hurafelerden arınmış,aklı ve vicdanı hür bir toplum olduğumuz zaman ulaşabiliriz.

Öğretmenler! Ordularımızın kazandığı zafer,sadece eğitim ordusunun zaferi için zemin hazırlamıştır.Gerçek zaferi,cahilliği yenerek siz kazanacaksınız,siz koruyacaksınız.Çocuklarımızı ve geleceğimizi ellerinize teslim ediyoruz.Çünkü aklınıza ve vicdanınıza güveniyoruz!”

Öğretmenler Gazi M.Kemal Paşa’nın ellerini öpmek için kürsünün önüne aktılar…


TÜM ÖĞRETMENLERİMİZİN ÖĞRETMENLER GÜNÜNÜ KUTLUYORUZ...

9 Kasım 2007 Cuma

Ne Anlamı Var!!

10 Kasımlar neden anılır anlamıyorum

Bir bedende hayat durdu diye

Bedenle ölür mü sandınız fikirler

Devrimler var Atatürk’ten hediye


Eğer sahip çıkılmayacaksa devrimlere

Ne değeri var 10 Kasım’ları anmanın

Yaşamayacaksa Atatürk fikirleri

Ne faydası var 10 Kasım’larda yanmanın


Eğer koruyamamışsak Cumhuriyeti

Kullandırmışsak laikliği düzenbazlara

Eğer kaybetmişsek bağımsızlığımızı

Ve hala muhtaçsak yabanın yardımına

Ve hala utanmıyorsak dilenmeye

Ne faydası var 10 Kasımları anmanın

Ne faydası var


Eğer unutmuşsak nutukta söyleneni

Ve hala göz yumuyorsak içerdeki hainlere

Ne faydası var Salya sümük ağlamanın

Ne faydası var

Cehennem ateşinde yanmanın


Ne anlamı var 10 Kasım’ları anmanın

kötü fikirler dolaşıyorsa Atatürk devrimleri yerine

Ve aldırmıyorsak Cumhuriyete atılan kurşunlara

Gömmüşsek özgürlüğü derine

Ne anlamı var 10 Kasımları anmanın

Ne anlamı var!!!

28 Ekim 2007 Pazar

Cumhuriyetimiz


Türkiye Cumhuriyeti , cihanda işgal ettiği mevkiye layık olduğunu eserleriyle ispat edecektir . Türkiye Cumhuriyeti , mesut .muvaffak ve muzaffer olacaktır!

Cumhurbaşkanlığına seçilen Atatürk'ün ilk sözleri bunlar olmuştu.

Cumhuriyetin ilanından bir gün önce Çankaya'da verdiği yemekte ise şöyle demişti Mustafa Kemal;

Yarın cumhuriyeti ilan edeceğiz!

Yemektekiler şaşırmamıştı. Zaten bunu beklemekteydiler. Cumhuriyet Atatürk'ün karakterinde vardı. Daha fazla beklemenin lüzumu kalmamıştı. Bu yaşam tarzı halkınında karakterine işlemeliydi. Bu halk yüzyıllardır bir kişi tarafından yönetilmekten sıkılmıştı. Türk halkı, özgürlüğe susamıştı!

Yıllardır ilkokul kitaplarında anlatılıyor;" Cumhuriyet halkın kendi kendini yönetmesidir."
Cumhuriyet sadece bir rejimmiş gibi ezberletiliyor. Böyle klişelerle olmuyor bu iş!

Bugün Cumhuriyet Bayramı!!

Kutlu Olsun!!

Bilenler bilmeyenlere anlatsın;

Cumhuriyet bu halka kendi kendini yönetmeyi değil, insan olmayı öğretmiştir!

22 Ekim 2007 Pazartesi

Yastayız...

Şehit askerler: Piyade asteğmen Mehmet Bozkuş (üst, sol), Astsubay Soner Ozübek (üst, sol 2), Uzman Çavuş Mustafa Uysal (üst, sol 3), Çavuş Selçuk Gürdal (üst, sağ), Erler Lokman Eker (orta, sol), Yavuz Öztürk (orta, sol 2), Zekeriya Yatı (Orta, sol 3), Abdurrahman Doğan (orta, sağ), Tarık Emeket (alt, sol), Vedat Kutluca (alt, sol 2), Samet Saraç (alt, sol 3) ve Mehmet Gucuk (Alt, sağ).

pkk terör örgütünün haince saldırısı sonucu ne acı ki 12 kahraman askerimiz daha şehit düşmüştür. Vatanımızı korurken canlarını veren bu kahraman askerler ve de tüm şehitlerimiz için yas tutuyoruz....

15 Ekim 2007 Pazartesi

Cumhurun Eğitimi


Türkiye Cumhuriyeti 1923 yılında kurulduğunda, kuranlar ve yönetenler Osmanlı devletinde yetişmiş ve eğitim almış kişilerdi. Osmanlının yükseliş ve çöküş devirlerini biliyorlardı. Osmalıyı yıkan cehalet ve bilgisizlıkti. Yeni kurulan Türkiye cumhuriyeti ilelebet yaşamalıydı. Önce cehaletten kurtulmalıydı halk. Bu görev öğretmenlere verildi. Atatürk şöyle dedi ''eğitimdir ki, bir ulusu ya özgür, bağımsız şanlı, yüksek bir toplum olarak yaşatır, ya da bir ulusu köleliğe, yoksulluğa düşürür. Evet cumhuriyeti, demokrasiyi yaşamamış eğitimimize bağlı. Bilmeden yaşayamayız, bilmek eğitim ile mümkündür.
Çağımız bilgi çağı, okumak, öğrenmek, bildiklerimizle fikir üretip uygulamaya koymak zorundayız. Atatürk Cumhuriyeti gençliğe emanet etti, korumak, onu yüceltmek, çağın önünde var edebilmek Türk gençliğinin görevidir. Artık herkes kendine düşen görevi yerine getirmeli.
Gençliği, hedefe ulaştıracak bilgi ve donanımla yetişmeleri için ''yeni gençleri, cumhuriyetin fedakar öğretmenleri, sizler yetiştireceksiniz, yeni nesil sizlerin eseri olacaktır'' cümlesini Atatürk öğretmenlere söylemiş eğitimin gidişatını ülkenin gidişatı olarak ortaya koymuştur.
Bu yıl cumhuriyeti farklı kutlayalım; başarılarımız, kitap okuma oranındaki artış, buluşlarımız, okuryazar oranımızdaki artış ... vs Bunları ortaya koyalım.
Cumhuriyeti değil cumhuriyetin getirdiklerini kutlayalım. Özgürlüğümüzü, eğitimi istediğimiz biçimde yapabilmemizi;
Halkın istediğini seçebilmesini, istediği yere gitmesini kutlayalım.
Eğitim alırsak gerçekleri görebilecek ve söyleyebilecek imkânları kutlayalım.
Cumhuriyeti daha iyi kutlamak için okumak, okumak, okumak...

30 Eylül 2007 Pazar

Büyük Olmak İçin!!


"Büyük olmak için hiç kimseye iltifat etmeyeceksin: Hiç kimseyi aldatmayacaksın. Ülke için gerçek amaç ne ise, onu görecek, o hedefe yürüyeceksin. Herkes senin aleyhinde bulunacaktır; herkes seni yolundan çevirmeye çalışacaktır, fakat sen buna karşı direneceksin. Önüne sonsuz engeller de yığacaklardır. Kendini büyük değil, zayıf, araçsız, hiç sayarak, kimseden yardım gelmeyeceğine inanarak bu engelleri aşacaksın. Bundan sonra da sana büyük derlerse, bunu söyleyenlere güleceksin."


M.Kemal ATATÜRK

Ata'nın İlk Baş Kaldırışı


Atatürk, oldu olası Arapça derslerinden, yere bağdaş kurarak oturmaktan ve dizleri üstünde durarak yazı yazmaktan hiç memnun değildi.Yine dizlerinin üstünde durmaktan dizlerinin ağrıdığı bir gün ayağa kalkarak dersi ayakta dinlemeye başladı.Fakat bu seferde hocası bundan memnun olmamıştı ve Atatürk´e yerine oturmasını söyledi.Atatürk ise dizlerinin ağrıdığını ve oturamayacağını söyledi. Bunun üzerine hocası sinirlenip, deliler gibi haykırarak ;"Neee bana karşımı geliyorsun " dedi. Atatürk bunun üzerine ;"Evet karşı geliyorum" dedi.Tam bu anda diğer bütün çocuklarda ayağa kalkıp ;"Evet karşı geliyoruz" diyerek aynı sözleri tekrarlayınca,hoca ne yapacağını şaşırarak onlarla uzlaşmak zorunda kalmıştı. Bu onun ilk baş kaldırışıydı. Liderlik vasfının ve kitleleri peşinden sürükleyen karizmasının ilk ortaya çıkışıydı. Dünyaya baş kaldırışının başlangıcıydı!

29 Eylül 2007 Cumartesi

Bunları Biliyormuydunuz?


Atatürk`ün dünyada `başöğretmen` sıfatlı tek lider olduğunu,

Bir geometri kitabı yazdığını. Üçgen, açı, dikdörtgen gibi ve 48 tane geometri teriminin (Türkçe) isim babasını bu yazdığı kitapla bizzat Mustafa Kemal olduğunu,

Bir röportajda "Birleşmiş Milletlere üye olmayı düşünüyor musunuz?" diye sorulur, Atatürk: "Şartlarımızı koyarız, kabullerine bağlı. Biz müracaat etmeyiz üye olmak için. Davet gelirse düşünürüz". BM yasasını değiştirir ve ilk davet edilen ülke biz oluruz.

Yıl 1938, General McArthur'un en zor, en problemli, en buhranlı dönemi.Birden çok sıkılır ve yanında duran yüz yirmiden fazla kişiye döner ve aynenşöyle der: "Şu anda hiçbirinizi değil, büyük istidadı ile Mustafa Kemal'i görmekiçin neler vermezdim"

Yıl 2000, ABD Başkanı`nın milenyum mesajından bir alıntı : "Bugün milenyumun hiç şüphe yoktur ki tek devlet adamı Mustafa Kemal Atatürk' tür. Çünkü o yılın değil asrın lideri olabilmeyi başarmış tek liderdir"

Yıl 1938, Ata`nın ölümünde Tahran gazetesinde yayınlanan bir şiir`den alıntı: "Allah bir ülkeye yardım etmek isterse onun elinden tutmak isterse başına Mustafa Kemal gibi lider getirir"

Norveççe`de `Atatürk gibi olmak` diye bir deyim olduğunu,

Kurtuluş Savaşında rütbe alan bir çok kadın askerlerimiz var. Ama dünya tarihine geçen tek bir üsteğmenimiz var; 700 erkek, 43 kadından oluşan bir müfrezenin reiseliğine bizzat Atatürk tarafından atanmış Üstteğmen Kara Fatma.

Atatürk çiçeği`nin adını, çiçeği bulan Wanderbit Üniversitesi profesörlerinden doktor Kirk Landın`in koyduğunu ve bu çiçeğin tüm dünyada buisimle üretilip satıldığını,

Yunan başkomutanı Trikopis`in, hiçbir zorlama ve baskı olmadan her Cumhuriyet bayramında Atina'daki Türk büyükelçiliğine giderek, Atatürk`ün resminin önüne geçtiğini ve saygı duruşunda bulunduğunu,

`Mimber` adında bir gazete çıkarttığını ve 52 sayı yayımlanan gazetede ilk defa sansür kelimesi geçtiğini,

Yıl 1996, Haiti Cumhurbaşkanı vasiyetinde mezar taşına yazılmasını istediği metni bırakmıştır. Diyor ki: "Bütün ömrüm boyunca Türkiye'nin lideri Mustafa Kemal Atatürk'ü anlamış ve uygulamış olmaktan dolayı mutlu öldüm

"Yıl 2005, Amerika'nın en ünlü ekonomistlerinden birisi olan Mr. Johns`unönerisi "Türkiye ekonomiyle savaşta bir tek Atatürk' ü örnek alsın yeter dediğini,

BİLİYORMUYDUNUZ?


--------------------------------------------------------------------------------------------------------------
İzmir kurtuldu, çok tatlı bir yorgunluk, Ankara'ya hareket edecekler.Trene binerler kompartımana çekilirler. Ertesi gün kompartımanı çalar, yaveri açar.Yorgun, bitkin, kravatını yıkamaktadır Atatürk. Yaveri: -"ya paşam bu ne hal hiç uyumadınız herhalde niye böylesiniz" der. -"Ya çocuklar kompartımanıma yastıkla battaniye koymayı unutmuşunuz.Kolumu yastık yaptım ağrıdı, setremi yastık yaptım üşüdüm, bende uyumadım kalktım" der. Yaveri; "Aman paşam !Birimize haber vereydiniz hemen size bir yastıkla battaniye getirirdik" der.Ve bir ülke kurtarmaktan dönen komutan söylüyor bunları.> Tarihi bir cevap derki: -"Geç farkettim hepiniz en az benim kadar yorgundunuz.Hiçbirinize kıyamadım.Önemli olan benim uyumam değil milletimin rahat uyuması.